OBEZITEDAVISI-01-1200x481.jpg

İnsan neden obez olur?

Obezitenin nedenleri arasında genetik, yaş, cinsiyet, bazı kronik rahatsızlıklar, yetersiz ve dengesiz beslenme, yetersiz fiziksel aktivite, bireyin ekonomik durumu gibi etmenler yer almaktadır. Ayrıca alınan enerji ile harcanan enerji arasındaki dengesizlikte sebep olmaktadır.

Beden Kütle İndeksi (BKİ) değeri nedir?

Obezitenin değerlendirilmesinde en sık kullanılan hesaplama Beden Kitle İndeksi (BKİ) ‘dir. BKI kilogram olarak ağırlığın, metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle elde edilir.  Bu sonuca göre 18.5-24.9 kg/m² normal, 30’un üzerinde olan birey obez, 40’ın üzerinde olan birey ise morbid obez olarak adlandırılır.

Obez bireyin takibi nasıl yapılmalıdır?

Obezite tedavisi uygulanan bireyler doktor ve diyetisyen kontrolünü aksatmamalıdır. Her kontrolde tıbbi ve beslenme tedavileri değerlendirilmeli, gerekirse güncellenmelidir. Düzenli yapılan kan testi sonuçlarında değerlerin kontrol altında tutulması hedeflenmelidir.

Obezite organ ve sistemleri nasıl etkiler?

Uzun süreli ve kontrolsüz kilo alımı obeziteye yol açar ve karaciğer, kalp başta olmak üzere tüm organ ve sistemler etkilenir. Bunun sonucunda birçok hastalık aynı anda çıkar ve bağışıklık sistemi yorulur, karaciğer yağlanması gözlenir hatta karaciğer yetmezliğine kadar gidebilen ciddi sağlık sorunları gözlenebilir.

Stresin kiloya etkisi var mı?

Stres, bireyin olumsuz durumlardan etkilenerek, fiziksel ve duygusal tepki göstermesidir. Stres altında olan bireylerde yükselen kortizol hormonu insülinin görevini yerine getirmesine engel olur ve kan şekeri giderek yükselmeye başlar. Bu durumun sürekli olması insülin direncine sebep olarak diyabet riskini arttırır. Sonuç olarak stres yönetiminin sağlanması kilo kontrolü için oldukça önemlidir.

Obezitenin cinselliğe etkisi var mı?

Obezite hastalarının çoğunda özgüven eksikliği görülmektedir. Estetik normlara uygun olmama düşüncesi psikolojik olarak bireyi etkiler ve bu da cinsel bozuklukları da tetikler. Erken boşalma, cinsel isteksizlik obezite hastalarında görülebilecek sorunlar arasındadır.

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-15-1200x481.jpg

Tiroid bezi vücuda tiroid hormonları(T3,T4) salgılayan, boyun orta hattında soluk borusunun önünde ve her iki yanında yer alan kelebek şeklinde bir organdır. Bezin az hormon salgılaması sonucu hipotiroidi, çok salgılaması sonucu halk arasında zehirli guatr diye bilinen hipertiriodi oluşur. İçerisinde nodül adı verilen kitle ve buna bağlı kanserler gelişebilir. Bunların dışında otoimmün kökenli (Hashimato tiroiditi, Basedow Graves) ya da mikrobik kaynaklı tiroidit denen iltihabi hastalıkları mevcuttur.

  • İltihabi ve otoimmün dediğimiz hastalıklar ilaçlarla tedavi edilirken, tedaviye cevap vermeyen zehirli guatrlar, büyük kanser şüpheli nodüller ve kanser tanısı almış nodüller cerrahi olarak tedavi edilir.
  • Nodüllerin oluşumunun en önemli sebebi sulardaki iyot eksikliğidir.
  • Nodüller temel olarak boyun ultrasonografisi ve ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB) ile değerlendirilir.
  • Kanser tanısı alan ya da şüpheli bulunan nodüllerin varlığında mutlaka cerrahi tedavi yapılmalıdır.

Hastalara tümörün ve nodüllerin yerleşim yerine ve büyüklüğüne bağlı olarak, iki taraflı total tiroidektomi, ya da tek taraflı total tiroidektomi yapılır. Boyun bölgesinde lenf bezlerine kanserin sıçraması durumunda ise boyundaki bezeleri temizlemek amacıyla boyun diseksiyonu ameliyatları yapılmalıdır.

Tiroid bezi, komşuluğunda ses sinirlerinin olması ve yine kemik metabolizmasını idare eden 4 adet mercimek tanesi büyüklüğündeki paratiroid bezlerinin varlığı nedeniyle önemli bir cerrahidir. Ses sinirinin yaralanması halinde kalıcı ses kısıklığı, nefes darlığı gelişirken, paratiroid bezlerinin korunmaması durumunda daimi ilaç kullanımı, kemik erimesi problemleriyle karşılaşılabilir. Bu problemlerin engellenmesi için titiz bir cerrahinin yanında sinirleri gösteren monitörizasyon cihazının kullanılması gerekmektedir. Cerrahi deneyim bu aşamada kritik öneme sahiptir.

Cerrahi tedavi açık ve kapalı, yani laparoskopik cerrahi (TOETVA) yapılabilir. Kapalı yöntemde tiroid ameliyatı ağız içerisinden girilerek yapılır. Bu yöntemdeki amaç boyunda görünen bir iz bırakmamaktır. Günümüzde hastalar tarafından kozmetik ameliyatlar tercih edilmektedir.

Guatr ameliyatı ve sonrası hastaları ne bekliyor?

Hastalara mutlaka tiroid hormon testlerini içeren ameliyat hazırlığı yapılır. Ameliyat için hormon seviyelerinin mutlaka normal olması gerekmektedir. Ameliyat yaklaşık 2 saat sürer. Ameliyatta mutlaka sinir monitörizasyonu yapılır. Ameliyat sonrası 1 gün yatan hastalar sorun görülmez ise, drenleri alınarak taburcu edilir.

  • Yaklaşık bir hafta sonra çıkan patoloji sonucu değerlendirilir.
  • Kanser tanısı alan hastalar Radyoaktif İyot tedavisi(Atom tedavisi) için Nükleer Tıp merkezlerine yönlendirilir.
  • Patoloji sonucu temiz gelenlere tiroid hormon ilacı başlanarak takibe alınır.

Paratiroid bezi hastalıkları ve cerrahisi

Tiroid bezinin üzerinde ikisi sağda, ikisi solda yerleşen 4 adet mercimek tanesi kadar büyüklükte paratiroid hormonu(PTH) salgılayan bezlerdir. Vücudun kalsiyum metabolizmasını düzenlerler. Kemik yapım ve yıkımında en önemli role sahip hormondur.

Tiroid cerrahisi sırasında bu bezlerin mutlaka korunması gerekmektedir. Ayrıca paratiroid bezinin büyümesi ve fazla hormon salgılanmasına sebep olan adenomları mevcut olup, bunların tedavisi cerrahidir. Cerrahi olarak adenom denilen yapıların çıkarılması kesin tedavi sağlar.

Tedavisi açık cerrahi ya da kapalı laparoskopik yöntemle yapılır. Ameliyatta doğru bezin çıkarılması ve sinirlerin korunması kritik öneme sahiptir.

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-14-1200x481.jpg

Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde en önemli sağlık sorunları arasında olup genel olarak vücut kitle endeksinin artması, yağ kütlesinin yağsız kütleye oranla aşırı artması ve boy uzunluğuna göre ideal vücut ağırlığının çok üstünde olmasıyla karakterize tüm sistemimizi etkileyen bir durumdur.

Obezite başta karaciğer yağlanması olmak üzere insülin direnci, diyabet, kalp damar rahatsızlıkları, hiperlipidemi, hipertrigliseridemi, hipertansiyon, uyku apneleri, menstürasyon bozuklukları bazı kanser türlerinin artmasında risk faktörüdür.

Peki şeker hangi yolla karaciğerimizi yağlandırıp obeziteye yol açıp bu kadar hastalığa risk faktörü oluyor?

Karaciğerin başlıca görevi pankreastan aldığı talimata (tokluk=insülin) göre kan şekerini normal seviyelerde tutmaktır. Tokluk döneminde kan şekeri yükselecek ve pankreastan insülin hormonu salgılanacaktır. 1-2 saat kadar karaciğer kandan aldığı glikozları öncelikle açlığımızda salınması için glikojene çevirip fazlasını yağ olarak depolayacaktır.. Yediğimiz fazla karbonhidratın hepsi yağ olarak depolanıyor dolayısıyla karaciğer yağlanıyor ve karaciğer yağlandıkça sonu siroz olan kısır döngüye doğru ilerliyoruz. Türkiye’de yağlı karaciğer sirozun ilk sebebi arasında geliyor. Uzun süre alkol kullanımı da aynı şekilde karaciğerimizi yağlandıran siroza sebep olan ikinci nedendir. Endüstriyel şeker olan mısır şurubu (yalancı şeker) olarak adlandırılan früktoz, obezite ve karaciğer yağlanması için glikozdan daha da tehlikelidir. Çünkü früktoza vücudumuzda dur diyen bir el freni yoktur. Bu yüzden früktozdan olabildiğince uzak durup karaciğerimizi ve kendimizi korumalıyız. Endüstride kullanımı yaygın olmasının sebebi glikozdan daha tatlı olması ve ucuza üretilebilmesidir. Son 20 yılda dramatik şekilde artan çocukluk çağı obezitesinin en büyük sebebi budur. Unutulmamalıdır ki Karaciğer’in kanserli bir yapıya dönüşebilmesi için muhakkak altında bir karaciğer hastalığı olmalıdır. Hepatit virüsleri, safra hastalıkları, doğuştan karaciğer hastalığı, obezite ve karaciğer yağlanması gibi. Ülkemizde en yaygın sebep obezite ve karaciğer yağlanması olduğu için früktozdan uzak durup düzenli egzersiz yapıp ideal vücut ağırlığımızı sağlamalıyız.

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-13-1200x481.jpg

Sirkadiyen Ritim

Biyolojik ritimler, canlıların dış dünyada sürekli olarak fiziksel etkilere karşı gösterdikleri biyokimyasal, fizyolojik ve davranışsal yanıt olarak tanımlanmaktadır. Bu biyolojik ritimlerden bir tanesi de sirkadiyen ritim olarak adlandırılmaktadır.

Sirkadiyen ritim yaklaşık 24 saat süren, uyku ve uyanıklık değişikliklerini kapsayan biyolojik bir döngüdür. Genel olarak sağlıklı, yetişkin bir birey 16 saat uyanıklık ve 8 saat uyku hali ile 24 saati tamamlamaktadır. Ayrıca sirkadiyen ritim kalbin performansını, büyüme hormonunu, nörotransmitter sekresyonunu , kortizol gibi çeşitli hormon sekresyonunudan sorumludur.

Birçok hormonu ve dolayısı ile sistemi etkileyen sirkadiyen ritmin bozulması obezite, diyabet, kalp hastalıkları, hipertansiyon gibi rahatsızlıkları tetikleyebilmektedir.

Sirkadiyen Ritim ve Beslenme:

Sirkadiyen ritim ve beslenme birbirini etkilemektedir. Özellikle vardiyalı çalışan bireyler için hem uyku hemde beslenme saatleri sirkadiyen ritmi bozabilmektedir. Ritmin bozulması uyku miktarının azalması ile birlikte iştah mekanizmasında değişikliklere yol açmaktadır. Bunun sonucunda yanlış zamanda yanlış alınan enerji ile bu bireylerde vücut yağ kütlelerinde artış gözlenebilmektedir. Yapılan bir çalışmaya göre kalitesiz ve yetersiz uykunun beslenmeyi nasıl etkilediği şöyle özetlenmiştir:

-Besin ve atıştırmalıkların tüketiminde artış

-Daha az sebze ve meyve tüketimi

-Düzensiz öğün saatleri

-Kahvaltı öğününün atlanması

Sirkadiyen Ritmi Korumak için Öneriler:

*Yeterli ve dengeli beslenmek, öğün saatlerini ve içeriklerini düzenlemek gerekmektedir.

*Elektronik eşyalardan yayılan ışık sirkadiyen ritmi etkilemektedir. Bu nedenle odada elektronik eşya bulunmamasına özne gösteriniz.

*Günlük hayatta stresten uzak durulmalıdır.

*Çikolata gibi enerji içeriği yüksek gıdalar, akşam saatlerinde tüketilmemelidir.

*Jet-lag yaşayan bireyler bulundukları bölgenin saatlerine uyarak beslenmelidir ve dehidratasyonu önlemek için bol sıvı tüketimine dikkat etmelidirler. Ayrıca yolculuk boyunca kafein ve alkol içeren içeceklerden uzak durulmalıdır.

*Vardiyalı çalışan bireylerde sindirim sistemi problemi görülebilmektedir. Bu nedenle lifli besin,taze meyve ve sebze tüketimi, beyaz ekmek yerine tam buğday, pirinç yerine bulgur tüketilmesi önerilmektedir.

Sirkadiyen Ritmi Etkileyen Faktörler:

Işık: Elektronik eşyalardan yayılan ışık sirkadiyen ritmi bozmaktadır.

Melatonin: Uyku hormonu olarak bilinen melatonin salınımı 21:00-22:00’da başlar ve gece 02:00-03:00’da en pik noktasına ulaşır ve bu sırada uykuda olmak gerekmekteedir.

SıcaklıkOrganizma yüksek sıcaklıkla olumsuz etkilenmesiyle sirkadiyen ritim bozulmaktadır.

Jetlag: Zaman farkı metabolizmayı negatif etkilemektedir.

Vardiyalı çalışma saatleri: Kişi uykuda olması gereken zamanda uyanıktır ve bu durum ritmin bozulmasına yol açmaktadır.

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-12-1200x481.jpg

Sezaryen doğum, anne adayının isteğine göre ve tıbbi olarak hekimin bu doğum türünü uygun görmesiyle tercih edilmektedir. Özellikle normal doğum anne ve bebek için risk taşıyor ise tercih edilmektedir. Bebeğin rahim kanalına ters gelişi, plasentanın rahim ağzını kapatması, iri bebek veya çoğul gebelik durumları bu risklere örnektir.

Günümüzde sezaryen ameliyatları daha çok tercih edilmektedir. Bunun sebebi anne adaylarının normal doğumdan çekinmeleridir. Normal doğumun uzun sürecek olması, normal doğumun etkileri (rahim sarkması, mesane sarkması)  gibi nedenlere bağlıdır.

Birçok sebepten dolayı normal doğum yapılamayan durumlarda başvurulan bir yöntemdir. Sezaryen doğum, ameliyathanede anestezi altında gerçekleştirilmektedir.

Sezaryen operasyonu doktor, anestezi uzmanı, hemşire ve yardımcı sağlık personellerinin olduğu cerrahi bir operasyondur. Operasyon epidural veya spinal anestezi altında uygulanabilir.

Operasyon hazırlık aşamasında damar yolu açılır ve gerekli ilaç takviyeleri bu yolla verilir sonra mesaneye idrar sondası yerleştirilir. Karın bölgesinden dize kadar antiseptik solüsyonla silinir. Ardından karına ve rahime yapılan cerrahi kesi uygulanarak bebek anne karnından çıkarılır. Bebeğin göbek kordonu kesilir, bebek hemşire ve çocuk hastalıkları uzmanına teslim edilir. Daha sonra kesi yerlerine dikiş atılarak doğum sonlanır.

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-11-1200x481.jpg

Karaciğer tarafından üretilen safra, safra kesesinde biriktirilir. Gıda alındığında sindirim için safra yolu ile on iki barsak bölümüne akıtılır. Safra içerisindeki tuzların, minerallerin birtakım sebeplerle çökmesi sonucu safra çamuru ve taşları meydana gelir.

Oluşumunda genetik faktörlerin, yaşın, cinsiyetin, çok sayıda doğumun etkileri mevcuttur. Safra kesesinin en sık yarattığı problemler periyodik ağrı atakları ile seyreden ‘’Biliyer Kolik’’ tablosu ve ani başlayarak aralıksız devam eden ağrı, ateş ve titremenin eşlik ettiği ‘’Akut Taşlı Kese’’ dediğimiz iltihaplı safra kesesidir.

Tedavisinde altın standart yaklaşım laparoskopik kolesistektomi dediğimiz kapalı ameliyat yöntemi ile safra kesesinin alınmasıdır. Safra kesesindeki taşları böbrek taşı gibi kırmak daha ciddi sorun yarattığından bu yöntem uygulanmaz çünkü kırılan taşlar safra yoluna düşerek ciddi sarılık, pankreatit ve kolanjit denilen safra yolu iltihapları gibi daha ciddi sorunlara neden olur.

Klinikte farklı olarak ‘’Modifiye Bikini Line Kolesistektomi ‘’adında izssiz kapalı ameliyat yapılmaktadır. Burada amaç kapalı ameliyatta karı duvarına açılan trokar giriş yerlerini, bikini hattında oluşturup izlerin bikini altında kalmasını sağlamaktır. Bu sayede batın bölgesinde görünen bir yara olmaz. Bu yöntem kozmetik açıdan ciddi bir avantaj sağlar.

Safra kesesi ameliyatları ortalama 1 saat sürede yapılan ameliyatlardan olup hastaların 1 gün yatmaları yeterlidir. Ağrı oldukça azdır. Hastalar 6 saat sonra yürütürler ve beslenmeleri sağlanır. Safra kesesi ameliyatlarından sonra en çok yanlış yapılan şeylerden biride yeme-içmedeki sınırlamalardır. Hastalar ameliyattan sonra bilinenin aksine yumurta yiyebilir, istediği gıdaları sınırlama koymadan tüketebilir. Bu sınırlamalar sadece ameliyat olmamış hastalar için mevcuttur. Ameliyat sonrası sorun köklü bir şekilde çözüldüğü için bu sınırlamalarında haliyle anlamı kalmaz.

Bir konuda safra kesesi içerisindeki taşların sayısı ve şekilleri olup, bu hep merak edilen bir konudur. Safra kesesi içerisinde safra tuzları denilen mineraller mevcut olup, bu minerallerin hangisinin çöktüğüne bağlı olarak taşların renkleri, şekilleri ve sayıları çeşitlilik gösterir. Safra kesesinde bir adet taş olabileceği gibi yüzlerce taş oluşabilir.

Tedavi kararında taş sayısının ve büyüklüğünün çok önemi yoktur. Bir taş varlığında da tek çözüm mutlak ameliyattır. Taşların küçük olması kanala düşme açısından bir risk yaratır. Bu açıdan sanılanın aksine küçük taşların varlığı daha da tehlikelidir.

Safra kesesi taşlarının yarattığı bir sorunda safra kanalına düşen taşlar olup, bu durum hastalar için oldukça ciddi bir tablodur. Safra kanalının onikiparmak bağırsağı bölümüne açılan uç kısmının doğumsal olarak dar olması sebebiyle düşen taşlar bu bölümde takılarak sarılık, pankreatit, kolanjit gibi ciddi problemlere sebep olur. Bu durumda, acilen hastaların ERCP denilen işleme alınması ve safra kanalındaki taşların, çamurun temizlenmesi gerekmektedir.

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-10-1200x481.jpg

RAHİM SARKMASI NEDİR?

Üreme organlarından biri olan rahim, sınırlı hareket yeteneğine sahip olan bir organdır. Yani sabit değildir. Pelvik kasları ve bağ dokuları sayesinde bölgede asılı kalarak konumlanmıştır. Bu kasların ve dokuların zayıflaması halinde rahim yeterli desteği alamaz ve aşağı doğru kayar. Buna rahim sarkması literatürdeki adıyla uterus prolapsusu denmektedir. Rahim sarkması her yaştaki kadın için görülebilmektedir. İleri yaş ve fazla doğum sayısı gibi faktörler bu durumun görülme sıklığını arttıran faktörlerdir. Erken teşhis her hastalıkta olduğu gibi rahim sarkmasında da önemlidir. Tedavi edilmez ise rahim, vajina dışına kadar çıkabilmektedir. Bu durumda da kişinin yaşam kalitesi düşmektedir.

RAHİM SARKMASI NEDENLERİ NELERDİR?

Öncelikle ailesinde rahim sarkması görülen bireylerin çok daha dikkatli olmalarında fayda vardır. Bu kişilerin düzenli egzersiz yapmaları, uzun süren kabızlık şikayetleri var ise kontrol altında tutmaları, ideal kiloda olmaları çok önemlidir.

-İleri yaş, menopoz sonrası östrojen hormonunda azalma

-Çok doğum yapmış olmak

-Aşırı kilo veya obezite

-Genetik olarak zayıf bağ dokusuna sahip olmak

-Ağır kaldırmak

-Kronik kabızlık

RAHİM SARKMASI BELİRTİLERİ

Rahim, farklı sebeplerden dolayı olması gereken konumdan aşağı doğru sarkabilir. Bu sarkmanın şiddetine bağlı olarak görülen şikayetlerin şiddeti de değişiklik göstermektedir. Rahmin az miktarda sarkmış olması herhangi bir şikayete neden olmayabilirken, bazı hastalarda hafif şiddetle başlayan ve zaman geçtikçe artan şiddetli bir bel ağrısı görülebilmektedir. Rahim sarkması belirtileri şu şekilde söylenebilir:

-İdrar yapamama

-Vajinal kanama, akıntı miktarında artış

-Vajinadan bir şey çıkacakmış gibi hissetmek

-Bağırsak haraketlerinde problemler, kabızlık

-Cinsel ilişki sırasında ağrı

-Vajinadan dışarı doku çıkması

-Kasık ağrısı

-İdrar yolu enfeksiyonu


OBEZITEDAVISI-BLOG-09-1200x481.jpg

Kas kaybı: Vücut yağ dokusu yerine kas dokuyu enerji kaynağı olarak kullanırlar ve kas kaybedersiniz.

Saç dökülmesi: Protein kaynakları olan besinler omega cinsi yağlar ve vitaminlerce zengindir. Yetersiz proteinde; saç dökülmesi, tırnak kırılmasın ve küçük darbelerde bile zedelenmeler yaşanır.

Halsizlik: Azalan kas doku ve yavaşlayan metabolizma hızı nedeniyle halsizlikler görülür.

Geç tokluk hissi: Diğer besin gruplarına göre mideden geç boşalan proteinler yetersiz alındığında, yemek yedikten hemen sonra hiç beslenmemişçesine açlık hissine neden olur.

Ödem: Su ve kas kaybı yaşanacağı için vücut su tutulumuna yönelerek ödemler biriktirir.

Kilo dengesinde bozukluk: Yetersiz protein alındığında yağ dokusu yerine kas ve su kaybı olacağı için; su dahi içtiğinizde vücut bunu depolamak ister ve bu da tartıya kilo alımı olarak yansıyabilir.

Hormon ve enzim sistemi bozuklukları: Temel yapı taşımız olan proteinler yetersiz alındığında enzimatik olaylar yavaşlar veya aksar. Sindirim, emilim, boşaltım ve sinir sistemlerimiz yeterli faaliyeti göstermezler. Kolay ruh hali değişimi, kabızlık veya ishal, bağırsak sesleri bunlara örnektir.

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-08-1200x481.jpg

POLİKİSTİK OVER NEDİR?

Polikistik over sendromu her 10 kadından birinde görülebilen bir yumurtlama problemidir. Doğurganlığı olumsuz yönde etkileyen ve birçok hastalığa zemin hazırlayan bu sendrom hormonel bir bozukluktur. Normal yumurtalıkta bir adet döneminde döllenmeye müsait olan yumurta gelişir fakat polikistik over sendromlu hastaların çoğunda döllenme yeteneği kazanamayan yumurtalıklar ultrasonda birçok kesecik şeklinde görülmektedir. Bu yumurtlama bozukluğu, adet düzensizliği, adet görememe, ya da uzun aralıklarla adet görmeye ve infertiliteye neden olabilmektedir. Polikistik over sendromunda, kanda androjen adı verilen hormonların artışına bağlı olarak ciltte sivilcelenme, yağlanma, saç dökülmesi ve tüylenme gibi belirtiler ortaya çıkabilmektedir.

 

POLİKİSTİK OVER BELİRTİLERİ

Polikistik over sendromlu bireylerde belirtilerin sayısı ve şiddeti kişiden kişiye farklılık göstermektedir.  Bununla birlikte adet düzensizliği en sık görülen belirtidir.

-Kilo artışı

-Saç dökülmesi

-Tüylenme

-İnsülin Direnci

-Ciltte akne ve sivilce çıkması

-Kısırlık

-Baş ağrısı

-Ense, koltuk altı, kasık bölgesinde kadifemsi görüntü

-Kanda yüksek değerde rastlanan androjen hormon seviyesi

-Depresyon

-Rahim içi duvar kalınlaşması- ileri dönemde rahim kanseri gelişme riski

-Uyku apnesi

 

POLİSKİSTİK OVER NEDENLERİ

Çok sayıda klinik çalışmalara rağmen polikistik over sendromunun sebebi tam olarak bilinmemekle beraber genetik ve çevresel faktörlerin etkili olabildiği bilinmektedir. Ailesinde bu sendrom bulunan bireylerin bu hastalığa yakalanma oranları daha yüksektir. Ek olarak obezitenin de bu sendromu tetiklediğini bilmekteyiz. Yani aşırı kilonun insülin direncine neden olduğunu ve insülin direncinin de polikistik over sendromunu tetiklemektedir.

 

POLİKİSTİK OVER TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Polikistik over sendromunda tedavi endokrin, kadın hastalıkları ve doğum doktorları tarafından kişiye özgü planlamalıdır. Kan dolaşımında normalin üzerinde olan erkeklik yani androjen hormon seviyesinin düşürülmesine yönelik bir tedavi uygulanmalıdır. Ardından diyetisyen tarafından yazılan polikistik over sendromu diyeti ile kişinin ideal kilosuna ulaşması sağlanmalıdır. Bu sayede kişinin insülin direnci düşer ve hastalığın seyri iyileşir.

Kandaki androjen fazlalığı aynı zamanda saç dökülmesi, tüylenme, ciltte yağlanma gibi dermatolojik sorunlara yol açabilmektedir. Bu nedenle hastaya kapsayıcı bir tedavi uygulanması şarttır.

Yumurtlama sorununu ortadan kaldırmak için laparoskopik(kapalı) yöntemler ile yumurtalıklara cerrahi bir girişim de yapılabilmektedir.

Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da erken teşhis ve tedaviye başlamak çok önemlidir. Sizde PKOS hastasıysanız veya bu hastalıktan şüpheleniyorsanız doktorunuza başvurarak gereken tahlilleri yaptırmalı ve tedavi sürecinizi başlatarak yaşam kalitenizi yükseltebilirsiniz.

 

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-07-1200x481.jpg

Plasentanın yerleşim anomalisi kaynaklı bilinen en önemli doğum riskidir. Plasentanın rahim ağzında yerleşmesi plasenta previa olarak adlandırılır. Plasenta akreata ise plasentanın rahim duvarına anormal yapışması ve ayrılma zorluğu ile ortaya çıkmaktadır. Bu iki durum bir arada da meydana gelebilir. Sonuçları çok tehlikeli kanamalardır.

 

PLASENTE AKREATA NEDEN OLUR?

Plasenta akreataya neden olan faktörler kesin olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte gebelikte plasenta akreata ile karşılaşılma riskini artıran bazı faktörler söz konusudur. Bunlardan başlıcaları:

Önceki doğumlarda plasenta previa görülmüş olması

Birden fazla sezaryen doğum yapılmış olması

İnfertilite tedavisi görülmüş olması

Annenin 35 yaşının üzerinde olması

Daha önceden düşük veya kürtaj geçirilmiş olması

Geçirilen rahim ameliyatları

Çoğul gebeliğin söz konusu olması

Sigara gibi zararlı maddelerin kullanımı olarak sıralanabilir.

 

PLASENTE AKREATA TEDAVİSİ

Plesenta akreata probleminde erken teşhis çok önemlidir. Doğum sırasında aşırı kanamaya neden olabilmektedir. Erken teşhis durumunda bu probleme yönelik planlama hekim tarafından yapılmaktadır. Plasenta akreata tespit edilen hastalarda doğumun mutlaka sezaryen ile gerçekleştirilmesi gerekir. Sezaryen ile doğum esnasında annede çok şiddetli kanama olması ve kanamanın durdurulamaması hâlinde histerektomiye başvurulması söz konusu olabilir. Doğum esnasında annenin kan kaybı yaşaması durumunda, kan verilmesi gerekir. Anne ve bebeğin sağlığının korunması, kan takılma ihtimalinin azaltılması, kanamaların önüne geçilmesi için, plasenta akreata, plasenta previa perkreata gebelerinin yönetimi jinekolog onkoloğun da içinde bulunduğu ekip tarafından yapılmalıdır.

 

 

 

 




Kısaca


Healmedy size çeşitli tıbbi hizmetler sunar. Obezite Cerrahisi hastalarımıza sunduğumuz en önemli hizmetlerden biridir. Bazı tıbbi hizmetler hakkında herhangi bir yardıma ihtiyacınız varsa, bize hemen ulaşabilirsiniz




Hemen Ulaşın


Healmedy’den bilgi alabilmek için mail adresinizi iletin.



    Copyright 2023. All rights reserved.