OBEZITEDAVISI-BLOG-06-1200x481.jpg

PCOS ve Beslenme

Polikistik over sendromu (PCOS), yumurtalıkların anormal miktarda androjen ürettiği, genellikle kadınlarda küçük miktarlarda bulunan erkeklik hormonlarının fazla üretildiği ve tipik olarak düzensiz adet görme veya hiç adet görmemenin olduğu bir endokrin durumdur. Polikistik over sendromu adını, yumurtalıklarda oluşan çok sayıda küçük kistlerden (sıvı dolu keseler) alır.

Yumurtlama, yumurtalıktan olgun bir yumurta salındığında meydana gelir. Yumurta döllenmezse adet döneminde vücut dışına gönderilir. Bazı durumlarda, bir kadın yumurtlamak için gereken hormonları yeterince üretemez. Yumurtlama olmadığında, yumurtalıklar birçok küçük kist geliştirebilir. Bu kistler androjen adı verilen hormonları üretir. PCOS’ lu kadınlar genellikle yüksek androjen seviyelerine sahiptir. Bu da PCOS semptomlarının oluşumuna zemin hazırlar. Semptomlar arasında adet düzensizliği, akne, hirsutizm (aşırı kıllanma), erkek tipi kellik yer almaktadır.

PCOS, obezitesi olan veya PCOS’ lu annesi veya kız kardeşi olan kadınlarda daha sık görülür. Teşhisinde hormon testleri ve ultrasondan yararlanılır.

PCOS tedavisinde genellikle doğum kontrol haplarından yararlanılır. Bu PCOS’ u tedavi etmez, ancak kadınların normal adet görmelerine, erkeklik hormonu düzeylerini düşürmelerine ve sivilcelerini gidermelerine yardımcı olur.

Ayrıca, PCOS’ lu kişiler diyabet, metabolik sendrom, kalp hastalığı ve yüksek tansiyon açısından daha yüksek risk altındadır. Diyet ve yaşam tarzındaki değişikliklerle semptomların yönetilebildiği ve diğer sağlık sorunları riskinin azaltılabildiği vurgulanmaktadır.

Polikistik over sendromunda uygulanacak beslenme planı oldukça önemlidir. Vücut ağırlığının sadece yüzde 5 ila 10′ unu kaybetmek, adet döngüsünün düzenlenmesine ve PCOS semptomlarının iyileştirilmesine yardımcı olmaktadır.

Aynı zamanda PCOS’ lu kadınların yaklaşık % 70‘ inde insülin direnci görülmektedir, bu nedenle nişastalı ve şekerli yiyecekler gibi rafine karbonhidratlardan yüksek bir diyet, insülin direncini ve kilo kaybını yönetmeyi zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla PCOS’ ta beslenme tedavisinin esasını, glisemik indeksi (Gİ) yüksek karbonhidratların azaltılarak, Gİ düşük karbonhidratların arttırılması oluşturmaktadır.

Diyette posa kaynağı olan sebze, meyve ve tam tahıllı besinlerin daha çok yer alması sağlanmalıdır.

Diyetin protein içeriğinin yüksek olması,  tokluk sağlarken insülin duyarlılığını arttırmakta üreme ve endokrin işlevleri düzeltmektedir. Günlük alınan enerjinin  %15-20’si yumurta, çiğ kuruyemişler, kurubaklagiller, süt ürünleri, yağsız et ve deniz ürünleri gibi protein kaynaklarından sağlanmalıdır.

Çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin omega-3 yağ asidinin ek olarak alınması önerilmektedir. Diyetteki çoklu doymamış yağ asitlerinin artması kontrolsüz insülin salınımını engellemektedir. Bu da androjen salınımında azalma sağlamaktadır.

Yoğurt, kefir gibi fermente ürünler tüketilmeli ve domates, lahana, zerdeçal, avokado, ceviz, zeytinyağı, yaban mersini ve çilek gibi antiinflamatuar besinler diyete dahil edilmelidir.

Magnezyum alımı arttırılmalıdır. Badem, kaju fıstığı, ıspanak ve muz magnezyum açısından zengin PCOS dostu besinlerdir.

Haftada en az 3 gün 30 dakikalık orta yoğunlukta yapılan egzersiz, PCOS’ lu kadınların kilo vermesinde, yumurtlamanın ve insülin seviyelerinin iyileşmesinde etkilidir.

Karmaşık bir hastalık olan PCOS’ un tedavisinin başarılı yürütülmesi için  “diyet,  egzersiz ve davranış değişikliği”  tedavisi olmak üzere üçlü bir programın doktor, diyetisyen ve psikologdan oluşan multidisipliner bir ekip tarafından uygulanması gerekmektedir.

 

KAYNAKLAR

Marshall, J. C., & Dunaif, A. (2012). Should all women with PCOS be treated for insulin resistance?. Fertility and sterility97(1), 18–22.

Lisa J. Moran, Henry Ko, Marie Misso, Kate Marsh, Manny Noakes, Mac Talbot, Meredith Frearson, Mala Thondan, Nigel Stepto, Helena J. Teede, Dietary composition in the treatment of polycystic ovary syndrome: a systematic review to inform evidence-based guidelines, Human Reproduction Update, Volume 19, Issue 5, September/October 2013, Page 432,

Cheryce L. Harrison, Catherine B. Lombard, Lisa J. Moran, Helena J. Teede, Exercise therapy in polycystic ovary syndrome: a systematic review, Human Reproduction Update, Volume 17, Issue 2, March-April 2011, Pages 171–183,

Toptaş Bıyıklı Ezgi, Şanlıer Nevin, (2013). Polikistik Over Sendromu ve Beslenme. Beslenme ve Diyet Dergisi, 41(3), 253-257.


OBEZITEDAVISI-BLOG-05-1200x481.jpg

Sizce neden acıkırız? Yemek yeme isteği neden hayatımızın vazgeçilemez bir parçasıdır? Yiyeceklerimiz güzel koktuğu veya güzel göründüğü için mi? İhtiyacımız olan enerjiyi karşılamak için mi? Ya da… Biraz kafa dağıtmak ve daha mutlu hissetmek için olabilir mi? Evet, bütün bunlar acıkmamızın ve yemek yeme isteğimizin sebepleri olabilir.

Vücudumuz, çalışmak ve hayatta kalmak için enerjiye ihtiyaç duyar ve bu enerjiyi de besinler yoluyla elde eder. Evet, yemek yemek fiziksel ihtiyaçlarımızı karşıladığımız bir eylem ama aynı zamanda moralimizi yükseltmek gibi bir etkisi de vardır. Dolayısıyla vücudumuzda, iki farklı açlık çeşidi ile bağlantılı olarak yemek yeme isteği ortaya çıkar: Fiziksel Açlık ve Duygusal Açlık.

Peki, bu açlık çeşitleri nedir ve ne anlama gelir? Fiziksel açlık vücudun çalışması için yeterli besin miktarının alınmasını sağlayan içgüdüsel bir olaydır. Fakat yeme isteğinin arkasında her zaman fiziksel açlık yoktur.

Duygu değişimlerinize bağlı olarak dikkatsiz beslenebileceğinizin farkında olmak ve kendinizi gözlemlemek güzel bir başlangıç olabilir. Duygularınızla başa çıkmanın daha sağlıklı yollarını öğrenebilir, tetikleyicilerden kaçınabilir, duygusal yeme miktarınızı oldukça azaltabilirsiniz. Fiziksel ve duygusal açlığı ayırt etmeye başlamak için yemek yeme günlüğü tutabilir ve duygularınızı tanımlamaya çalışabilirsiniz.

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-04-1200x481.jpg

OBEZİTE NEDİR?

Obezite, vücut yağ kütlesinin normalin üzerinde olmasıyla karaktarize olmuş kronik bir rahatsızlıktır ve dünyada prevalansı giderek artmaktadır.   Dengesiz beslenme, yetersiz fiziksel aktivite, genetik etmenler, uyku bozuklukları, endokrin bozukluklar obezite için risk faktörüdür.

Obezite, metabolik olarak sağlıksız bir süreçtir ve insan vücudunda çok sayıda organı etkilemektedir. Bununla birlikte diyabet, inme, kanser, osteoartrit, safra kesesi hastalıklarına da sebebiyet verebilmektedir.

Obezite diyet ve egzersiz ile tedavisi mümkün olan bir rahatsızlıktır. Fakat ileri derece komplikasyon gelişme riskinin yüksek olduğu bireylerde hekimin önerileri ile tüp mide, gastrik bypass, mide balonu, mide botoksu gibi obezite cerrahisine başvurulabilir. Bu yöntemler bariatrik cerrahi uygulamaları olarak adlandırılmaktadır.

Obezitenin değerlendirilmesinde en sık kullanılan hesaplama Beden Kitle İndeksi (BKİ) ‘dir (Tablo-1). BKI kilogram olarak ağırlığın, metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle elde edilir.  Bu sonuca göre 30’un üzerinde olan birey obez, 40’ın üzerinde olan birey ise morbid obez olarak adlandırılır.

OBEZİTEYE NEDEN OLAN 5 RİSK FAKTÖRÜ

Beslenme:

Obezitenin en belirgin nedeni dengesiz enerji alımı ve harcanmasıdır. Buna bağlı olarak alınan fazla enerjinin yağ olarak depolanmasıdır. Yapılan çalışmalar yüksek yağ içerikli bir diyet ile obezite arasında pozitif kolerasyon olduğunu göstermiştir. Benzer olarak basit karbonhidrat tüketme, öğün atlamak, hızlı yemek yeme, aşırı alkol tüketimi, öğün aralarında fazla miktarda atıştırmak, kızartma ve hamur işi tüketimi yine vücut ağırlığında artışa neden olmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ‘nde yapılan çalışmaya göre son 40 yılda günlük enerji alımında fazladan 600 kkal artış olduğunu tespit edilmiştir. Bu artış ABD’de artan obezite oranlarını da açıklamaktadır.

Kimyasal Çevre:

Bireyler kontrol altına alınamayan endüstriyel üretim sonucu oluşan kirli havaya, suya ve toprağa maruz kalmaktadır. Dolayısıyla bireyin maruz kaldığı kimyasallar sindirim sistemini etkilemektedir. Özellikle ağır metaller ile obezite arasında ilişki bulunmaktadır.

Paketli gıdaların üretilmesi sürecinde plastiğin yapısında bulunan bisfenol A ve fitatlar besine geçmektedir. Bu maddeler lipid metabolizmasında bozulmalara, iştahta değişikliklere ve obeziteyle ilişkilendirilmektedir.

Genetik Etmenler:

Obezitenin gelişmesinde genetik faktörler yüksek oranda etkilidir. Obezite-Genetik ilişkisi ilk olarak 1962 yılında ‘Trifty Gen Hipotezi’ ile ortaya atılmıştır. Pima yerlilerinde çok sık görülen tip 2 diyabet ve obezite, yerlilerin bazı dönemlerde besine ulaşmada zorluk çektiğinden dolayı genetiklerinin değiştiği ve besinin bol bulunduğu dönemde artan tüketim sonucu vücut besinleri depolama eğilimine girdiği görülmüştür.

Stres:

Stresin farklı türleri vardır ve bazıları obeziteye neden olabilmektedir. Bu stres türünün başında duygusal stres gelmektedir. Depresyon hastalarının bir kısmında %10-%20 oranında vücut ağırlığı artışı tespit edilmiştir. Ayrıca mevsimsel depresyon tanısı konmuş bireylerde de kilo artışı gözlemlenmiştir. Bu depresyon türü özellikle kış aylarında güneş ışığından yeterince faydalanamayan kuzey ülkelerinde görülmektedir.

Endokrin ve Metabolik Hastalıklar:

Endokrin rahatsızlıklar çoğunlukla obeziteye neden olmaktadır. Endojen glukokortikoidlerin artmasıyla karakterize bir hastalık olan Cushing Sendromu endokrin obezitenin en yaygın nedenidir. Bu hastalarda glukokortikoid tedavisiyle birlikte yaklaşık 25-50 kg arasında vücut ağırlığı artışı gözlemlenmiştir.

Ancak hipotroidizm, obeziteye neden olmaktan ziyade, vücut ağırlığı kaybında direnç oluşturmaktadır. Uygun ilaç tedavisi ve beslenme programı ile bu durum ortadan kalkabilir.

OBEZİTENİN NEDENLERİ

Obezite hastalığının sadece sağlıksız beslenme ile ilgili değildir. Bu sorunun altında birçok sebep yatabilir. Tanı konarken altta yatan nedenler belirlenmelidir. Obeziteye neden olan durumlar şu şekilde sıralanabilir;

  • Hareketsiz yaşam tarzı, beslenme alışkanlıklarının yanlış olması,kalıtsal olarak görülen bazı nedenler, iş hayatı,psikolojik sıkıntılar ve stres, insülin direnci, polikistik over, uyku apnesi, tiroit bezi sorunları, pankreas sorunları, hormon bozuklukları, hipofizbezi hastalıkları obezite nedenleri arasında bulunmaktadır.

OBEZİTENİN YOL AÇTIĞI HASTALIKLAR

Obezite, doku ve organları olumsuz etkileyen bir rahatsızlıktır ve sadece aşırı kilo demek değildir, hipertansiyon, tip2 DM gibi pek çok ek klinik soruna yol açabilir. Ayrıca kalp damar sistemi, solunum sistemi, sindirim sistemi, deri hastalıkları, metabolik hormonal komplikasyonlar, psiko-sosyal komplikasyonlar, adet düzensizlikleri, uyku apnesi, safra kesesi hastalıkları, obezitenin neden olduğu komplikasyonlar arasında yer almaktadır.

OBEZİTE CERRAHİSİ NEDİR?

Obezite cerrahisi, morbid obeziteyi gidermek amacı ile yapılan cerrahi müdahalelerin tamamına verilen isimdir. Fakat tedavi sürecinde her hasta için ilk seçenek olmamalıdır. Hastalara ilk olarak diyet ve egzersiz ile kilo kontrolü sağlanmalıdır. Ancak vücut kitle endeksi çok yüksek olan aşırı kilolu hastalarda bu yöntem, uzun dönem sürdürülebilir kilo kaybı sağlayamayabilir. Bu nedenle obezite cerrahisi bazı hasta grupları için kalıcı kilo kontrolü sağlaması amacıyla, gün geçtikçe artan bir tedavi yöntemidir.

Obezite tanısı almış hastaların endokrinoloji uzmanı, diyetisyen ve gerektiğinde psikolog tarafından da değerlendirilmesi gerekir bu nedenle cerrahi müdahalesi için ihtiyaçlarına yönelik multidisipliner kilo yönetimi anlayışı ile çalışan merkezler önem taşır. Bu merkezlerin, obezite tanılı bireylerin bakım ihtiyaçlarını karşılayabilecek donanımda olması önemlidir.

OBEZİTEDEN KORUYAN 10 BESLENME ÖNERİSİ

Artan obezite prevalansının çözümü için tedavi stratejileri kadar önleme stratejeleri de önem arz etmektedir. Değişen çevre şartları, beslenme alışkanlıkları, yetersiz fiziksel aktivite obezite gelişimine neden olan ve önlenebilir faktörlerdendir.

-Beslenme uzmanı kontrolünde beslenme programı oluşturun.

-Düzenli fiziksel aktiviteye önem verin.

-Hazır gıdalar yerine organik, el yapımı ürünler tercih edin.

-Meyve ve sebzeye diyetinizde mutlaka yer verin.

-Kızartma ve hamur işlerinden uzak durun.

-Su ve şekersiz içecekleri tercih edin, gazlı ve şekerli içeceklerden uzak durun.

-Peynir ve yoğurdun az yağlı olanlarını tercih edin.

-Fast-Food tarzı beslenmeden kaçının.

-Günlük su tüketimine önem verin.

-Sağlıklı yağ tüketmeye özen gösterin.

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-03-1200x481.jpg

Bariatrik cerrahi gerçiren hastalar için beslenme danışmanlığı, preoperatif ve postoperatif dönem olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Preoperatif dönemde karaciğer küçültme diyeti uygulanarak viseral yağ seviyelerinin azalması ve karaciğer hacminin küçülmesi ile hastayı operasyona hazırlamayı, komplikasyon riskini azaltmayı, ameliyat sonrası süreci kolaylaştırmayı amaçlamaktayız.

Postoperatif dönemde ise temel amaç hastaların ameliyat sonrası diyet aşamalarına tam uyumunu sağlamak, makro ve mikro besin ögesi yetersizliklerini önleyerek ideal kiloya ulaşmasını sağlamaktır. Ayrıca operasyon sonrası yara iyileşmesinin hızlandırılmasında, vücut kas kütlesi kaybının önlenmesinde, kusma, ishal, reflü, dehidratasyon ve dumping sendromu gibi sorunların önlenmesini sağlamaktadır.

Yapılan araştırmalar, postoperatif dönemde diyetisyen takibini sürdüren hastaların, beslenme davranışlarını değiştirmekte daha başarılı oldukları yönünde veriler sunmaktadır.

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-02-1200x481.jpg

O noktası, cinsel ilişki sırasında hazzı belirleyen, vajina ve çevresinde bulunan bölgelerdir. Bu bölgeler, kılcal damarlar ve sinir hücreleri bakımından zengindir. Bu bölgeler zamanla yıpranabilir. Bu durumda kişiler O noktası büyütme işlemine başvurabilmektedirler.

O noktası büyütme işlemi için öncelikle hastanın kanı alınır ve santrifüj cihazı yardımıyla çöktürülür. Bu sayede kanın plazma kısmı açığa çıkar. Plazma trombositlerden zengin olan bir sıvıdır ve işlemden geçirilerek vajinadaki gerekli bölgelere enjekte edilmektedir. İşlemden önce hastanın ağrı duymaması için lokal anestezik özelliği bulunan kremler sürülmektedir. Bu nedenle hasta işlem sırasında ağrı hissetmez ve ortalama 20 dakika süren operasyon sonlanır.

O-shot veya orgazm aşısı olarak da bilinen bu yöntem sayesinde vajinal kuruluk gibi rahatsızlıklarda giderilebilmektedir. 18 yaşından büyük kadınlara bu işlem yapılabilir. Eğer bölgede enfeksiyon söz konusu ise iyileşme sağlandıktan sonra da yapılabilmektedir. Böylece hedef bölgeler yenilenir, canlanır ve gençleşir.

Hastalar operasyon sonrası gündelik yaşamlarına dönebilmektedirler. Yani cinsel ilişki için beklemek zorunda değildirler.

 

 


OBEZITEDAVISI-BLOG-01-1200x481.jpg

MİDE HASTALIKLARI

Mide, barsak sisteminin en geniş parçası olup, yemek borusundan hemen sonra gıdaların ilk uğradığı sindirim organıdır. Burada gıdalar mide asidiyle muamele edilerek daha küçük parçalara ayrıştırılır. Yaklaşık 3-4 saat içerisinde gıdalar onikiparmak bağırsağına atılır. Sindirim burada devam eder. Mide kan yapımı için gerekli demirin emiliminde ve vitamin B12 emiliminde rol alan maddeler salgılar.

Mide ülseri ve gastrit en sık görülen mide rahatsızlıklarıdır. Mide ülserlerinin bazıları mide kanserleri ile karışır. Bunu anlamak için endoskopi yapılarak parça alınır ve patolojiye tanı için gönderilir. Mide hastalıklarının tedavisi ilaç iken, kanser varlığında cerrahi tedavi yapılmalıdır.

Mide polipleri, yani mide içinden kaynaklı et benlerinin de mutlaka endoskopik olarak çıkarılması gerekir. Şayet poliplerde kanser durumu varsa ya da çok büyükler ise cerrahi tedavi gereklidir.

Mide kanserleri sık görülen kanserlerden olup tanı ve tedavileri özel yaklaşım gerektirir. Hastalar sıklıkla kilo kaybı, kanama ya da tıkanma bulgularıyla müracaat eder. En etkili tanı metodu endoskopik inceleme ile tümörün görülmesi ve parça alınıp patolojide değerlendirilmesidir. Ayrıca tümörün yaygınlık durumunu anlamak için tüm batın tomografisi, PET-CT gibi radyolojik incelemeler yapılmalıdır.

Uygun bulunan hastalarda neoadjuvan tedavi yapılabilir. Temel tedavisi cerrahi olan tümörün çevre doku ve lenf bezleriyle birlikte çıkarılması gerekir.

Yaklaşık 2-4 saat süren bu işlemler kapalı(laparoskopik) ya da açık cerrahi şeklinde yapılabilir. Uygun vakalarda laparoskopik cerrahi, hastanın ameliyat sonrası yaklaşık 1 hafta süren hastane sürecini daha hafif ve az ağrılı geçirmesini sağlar. Hastalar tüm işlemler bittikten sonra onkolojik tedavi için ilgili ünitelere yönlendirilir.

 


OBEZITEDAVISI-44-1200x481.jpg

MİDE FITIĞI NEDİR?

Mide fıtığı, midenin bir bölümünün göğüs kafesi içerisine geçmesi durumudur. Bunun oluşumu doğumsal olduğu gibi, edinsel olarak, uzun süreli gastrit, ülser gibi mide problemleri olan hastalarda gelişir. Hastaların en çok şikayet ettiği yediklerinin mide asidi ve safrayla beraber yemek borusuna ve ağza gelmesidir.

Mide kapağı aldığımız gıdaların yemek borusuna geri gelişini engeller. Bu kapağın genişlemesi yada midenin bir bölümünün yukarı göğüs içerisine kayması kapak mekanizmasını bozar ve Gastroözefageal Reflü (GÖRH) dediğimiz bir hastalığa sebep olur.

Bu durum hastalarımızda göğüs kafesi içinde sürekli ağrı, yanmaya sebep olarak hayat kalitesinde belirgin bozulma yaratır. Hastalara ilk olarak gastroskopi yapılarak durum tespit edilmelidir. Ayrıca reflü varlığı 24 saatlik PH monitörizasyonu yapılarak da tespit edilmelidir.

Mide fıtığı ve reflü mevcut hastaların ileri evrede olanlarına mutlaka cerrahi yapılmalıdır. Cerrahi tedavi olarak yapılan Laparoskopik Nissen Funduplikasyonu ameliyatı sorunları kökten çözer. İleri evre hastaların ilaç tedavisi ile düzelmesi mümkün değildir.

Ameliyat kapalı metotla yaklaşık 2 saat sürer. Kapak tamir edilir ve gıdaların yemek borusuna geri gelmesi engellenir. Hastalar ertesi gün beslenmeye başlar ve taburcu olur.

Kasık fıtığı (İnguinal Herni)

Kasık bölgesinde oluşan fıtıklara inguinal herni denir. Doğumsal olabileceği gibi, erişkin yaşlarda ağır kaldırma, kronik öksürük ve kabızlık durumlarında karın içi basıncının artması sonucu gelişirler.

Tedavisi cerrahi olarak düzeltilmesidir. Tedavi olmayan hastalarda barsak fıtık kesesi içerisinde boğulabilir ve hastalar riskli cerrahi işlemlere girmek zorunda kalabilir. Açık cerrahi metot ve kapalı(laparoskopik) metot uygulanabilir.

Laparoskopik cerrahide oluşan az ağrı ve kesiye bağlı yara problemleri olmadığından, uygun vakalarda kapalı metot tercih edilmelidir. Laparoskopik (Total ekstraperitoneal herni tamiri-TEP)  cerrahide karın duvarı orta hattına açılan 3 adet küçük delikten fıtık tamiri yapılır. Yaklaşık 1 saat süren işlem sonrası hastaların 1 gün hastanede kalmaları yeterlidir.

Fıtık tamiri özel üretilmiş yamalarla yapılmaktadır. Bu yamalar doku ile uyumlu olup, zamanla vücudun bir parçası haline gelirler. Ameliyat sonrası yaklaşık 3 ay kadar hastalarımızdan ağır kaldırmaması istenir.

Göbek fıtığı (Umblikal Herni)

Göbek fıtığı doğumsal ve edinsel olabilir. İleri yaşlarda ağır kaldırma, kronik öksürük ve kabızlığa bağlı oluşan karın içi basınç artışına bağlı gelişirler.

Tedavisi açık ya da kapalı(laparoskopik) yöntemle yapılan ameliyatlardır. Temel tedavi açıklığın güvenli bir şekilde kapatılması olup bunun için hastanın kendi dokusu ya da uygun yamalar kullanılır.

Ameliyat yerlerinde gelişen fıtıklar (İnsizyonal Herni)

Öncesinde karın bölgesinde geçirilmiş ameliyat sahalarında zamanla gelişen fıtıklardır. Çok farklı büyüklüklerde olabilirler. Fıtık sahası büyüdükçe ameliyat zorlaşır. Mutlaka gecikmeden ameliyat edilmelidir. Fıtık açıklığı içerisinde çoğu zaman karın içi organlar(barsaklar, omentum) bulunur. Fıtığın boğulması durumunda barsak ölümü gerçekleşebilir ve barsağın bu bölümünü kesip almak gerekebilir.

Tamir işleminde küçük fıtıklarda hastanın kendi dokusu tamir için yeterli olurken, büyük fıtıklarda özel yamalar gerekmektedir.

 


OBEZITEDAVISI-43-1200x481.jpg

MENOPOZ NEDİR?

Kadınlarda yumurtalıklarının işlevlerini yitirmesi sonucunda her ay gerçekleşen adet döngüsünün bitmesidir. Yaşlanmanın bir parçası olan bu menopoz, kadınlarda üreme döneminin sonlandığını göstermektedir.

Menopoz doğal ve doğal olmayan yollar ile gerçekleşir.

Doğal menopoz, yaşlanmanın getirdiği bir durumdur. Yaşlandıkça üreme yeteneği yavaşlamaya ve durmaya hazırlanır. Bu azalma gerçekleştiğinde adet döngüsü değişir, düzensiz hale gelir ve en sonunda durur.

Doğal olmayan menopoz ise, yumurtalıkların alınması, rahim alınması, kemoterapi ve radyasyon tedavisi, yumurtalık yetmezliği ile gerçekleşmektedir.

MENOPOZUN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Perimenopoz döneminde,

-Düzensiz adet görme/adet görmeme

-Titreme

-Vajinal kuruluk

-Sık idrara çıkma

-Metabolizmanın yavaşlaması ve kilo alma eğiliminin artması

-Sıcak basması ve gece terlemesi

-Sinirlilik hali, hafif depresyon ve ani ruh hali değişiklikleri görülmektedir.

MENOPOZUN TEDAVİSİ

Menopoz aslında tıbbi bir tedavi gerektirmeyen durumdur fakat ortaya çıkan semptomları hafifletmeye ve rahatlatmaya yönelik birtakım tedaviler uygulanabilmektedir.

Hormon Tedavisi: Menopoz döneminde sıcak basmalarını hafifletmek için uygulanan tedavidir. Rahmi olan kadınlara östrojen hormonu verilir bundan dolayı östrojen tedavisi olarak da bilinmektedir.

Vajinal Östrojen: Menopozda ortaya çıkan vajinal kuruluğu gidermek amacıyla uygulanan bir tedavidir. Cinsel ilişkide kuruluktan kaynaklanan semptomların önüne geçmek hedeflenir.

Düşük Doz Antidepresanlar: Duygusal değişiklikler sebebiyle antidepresan almaya ihtiyacı olan kadınlar için uygulanan bir tedavi yöntemidir. Bu sayede sıcak basmaları da azalabilmektedir.


OBEZITEDAVISI-42-1200x481.jpg

Labioplasti, genital dudakların istenilenden büyük, sarkık, koyu renkli veya kırışık olmasından hoşnut olmayan kadınlar tarafından yaptırılan bir genital estetik operasyonudur. Operasyonda amaç hastanın vajinasını cerrahi prensiplere uygun bir şekilde küçülterek simetrik ve güzel bir görünüme kavuşturmaktır. İç dudak estetiği olarak da bilinmektedir.

İç dudakların büyük, asimetrik olması genetik yatkınlıktan dolayı olabildiği gibi ergenlik döneminde hormonların etkisiyle, ilerleyen yaşlarda menopoza bağlı östrojen hormon yetersizliği sebebiyle dokuların zayıflamasıyla, doğum veya gebelikle de meydana gelebilmektedir. Labioplasti sayesinde uzamış, sarkmış dudaklar kısaltılabilir ve şekillendirilebilir.

Operasyon anestezi yapılarak gerçekleşmektedir. Anestezi yöntemi hastaya bağlı olarak değişmektedir. Lokal anestezi, regional anestezi ya da genel anestezi kullanılabilmektedir. Labioplasti ameliyatında dudaklardaki fazla doku uygun şekilde çıkarılır ve kalan bölge onarılır. Labioplasti tekniği kişinin anatomik yapısına ve beklentilerine göre seçilmektedir.

Operasyon sonrası uzun duşlardan kaçınılmalı ve yara bölgesini dikkatlice kurulamalısınız. Oluşabilecek ağrı ve iltihabı azaltmak için cerrah tarafından reçete edilen ilaçlar dikkatlice aksatılmadan kullanılmalıdır. Dar çamaşırlardan uzak durulmalıdır. En az 6 hafta boyunca cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır. Alan temiz tutulmalıdır.

 

 

 


OBEZITEDAVISI-41-1200x481.jpg

KOLON VE REKTUM HASTALIKLARI VE CERRAHİSİ

Kalın barsağın onlarca selim hastalığı mevcut olmakla birlikte en sık görülenler; ülseratif kolit, crohn hastalığı, dizanteri gibi mikrobik kolit tabloları, kolon polipleri, divertikülozis koli, divertikülit , irritabl (spastik) kolon sayılabilir. Tüm bu rahatsızlıklar ilaç tedavisi ile takip edilir.

Kalın barsağın en önemli hastalıklarından biri poliplerdir. Bunlar saplı ya da geniş tabanlı olup farklı büyüklüklerde görülürler. Kalın barsak polipleri kanser öncülleridir yani kanserler bunlardan gelişir.Bu sebepten dolayı mutlaka alınmaları gerekir.

Kalın barsağın en önemli hastalığı ise kanserlerdir.

Kabızlık, kilo kaybı, karın ağrısı ve makattan kanama ile müracaat eden hastalarda mutlaka kanser araştırması yapılmalıdır. Hastalar bu amaçla muayene edilmeli, hastalara mutlaka kolonoskopi, biyopsi, tüm batın tomografisi, PET-CT gibi işlemler yapılarak hastalığın evresi belirlenmelidir.

Kanser tanısı alan hastalar cerrahi ile tedavi edilirken rektumda yerleşen kanserler için ameliyat öncesinde kemoterapi (neoadjuvan td) gerekebilmektedir.

Kanser tanısı konan hastalar ameliyat hazırlığı sonrası tercihen kapalı(laparoskopik) cerrahi metotla ameliyat edilmelidir. Laparoskopik tedavilerde hastanede kalış süresi azalacağı gibi, daha az ağrı ve iz olmaktadır.

Ameliyat sonrası yaklaşık 5-7 gün hastane sürecinden sonra problemi olmayan hastalar taburcu olurlar.

Yaralar düzeldikten sonra hastalar onkoloji kliniğinde tedavi ve takip edilir.

Erken evrede yakalanabilen tümörlerde kemo-radyoterapi gerekliliği olmayabilmektedir.

 




Kısaca


Healmedy size çeşitli tıbbi hizmetler sunar. Obezite Cerrahisi hastalarımıza sunduğumuz en önemli hizmetlerden biridir. Bazı tıbbi hizmetler hakkında herhangi bir yardıma ihtiyacınız varsa, bize hemen ulaşabilirsiniz




Hemen Ulaşın


Healmedy’den bilgi alabilmek için mail adresinizi iletin.



    Copyright 2023. All rights reserved.